Asıl Tehlike Deprem Değil


Asıl Tehlike Deprem Değil

 

Oksijen Gazetesi’nin geçen haftaki bir haberine göre inşaatta demir ve betondan çalarak en fazla 100 bin TL kâr(!) edilebiliyormuş.

 

Haberde Türkiye’de bir konut inşa etmenin arsa hariç ortalama bedelinin 8 bin lira civarında olduğundan, bunun 1.688 lirasının beton ve demir olduğundan bahsediliyor. Bu iki kalemden çalınsa çalınsa en fazla metrekarede 400 liralık çalınabiliyormuş.

 

Çalmak isteyen müteahhit muhakkak bir yolunu bulup metrekarede 400 lira değil 600 lira da çalar, ona eminim de; haberi okuyunca aklıma bir anım geldi:

 

Benim annem mimar, dayım inşaat mühendisi. Çocukluktan beri inşaat hikâyelerinin içinde bulundum. Bana 99 depreminden sonra hep üniversitedeyken hocalarının onlara söylediği bir şeyi hatırlatırlardı: “İnşaatta malzemeden çalmak isteyen beton ve demirden çalmasın. İşin ahlaki yönünü geçtim, zekice de değil. Beton ve demirden çalmakla para kazanılmaz. Beton ve demire harcadığınız para evin mutfağına harcanan paradan bile azdır. İlla malzemeden çalmak isteyen varsa gitsin kapı kollarının en ucuzunu taksın.”

 

Hocalar o yıllarda öğrencilere böyle öğütlerlermiş.

 

Dolayısıyla ben haberi okuyunca güncel maliyetleri bilmememe rağmen haberin doğruluğuna inandım.

 

İnandım inanmasına da, aklıma şu soru geldi: Yıkılan yüzbinlerce konutun müteahhidi, gerçekten daire başına fazladan 100 bin kâr peşinde mi koşmuştu?

 

Belki kızacaksınız ama hiç sanmıyorum. İçlerinde ahlaksız olanlar, insan hayatını hiçe sayanlar, cahil cesaretine kapılanlar var mıdır, mutlaka vardır. Sizler gibi ben de onların en ağır şekilde cezalandırılmalarını diliyorum.

 

Ancak şehrimizdeki evlerin depremden önceki satış fiyatlarını hepimiz hatırlıyoruz. En ucuz daire 1,2 – 1,3 milyon lira civarındaydı.

 

Bu alışverişte 100 bin lira olsa olsa pazarlık payıdır. Belki ondan bile azdır. İşte ben onun için yıkılan binaların müteahhitlerinin hepsinin malzemeden çaldığını sanmıyorum. Bence gerçek bundan çok daha korkutucu. Bence birçokları kullanması gereken malzemeyi bile bilmiyorlardı.

 

Etrafımız inşaat mühendisi olmayan müteahhitlerle doldu. Emlakçı müteahhit, sıvacı müteahhit, inşaat çavuşu müteahhit, doktor müteahhit, öğretmen müteahhit, sanayici müteahhit, esnaf müteahhit…

 

Hepinizin aklına yukarıda saydığım sınıflardan en az birer örnek geliyordur. Durumun vahametine bakar mısınız? Son 20 yılda yapılan yapılara tek tek baksak, ben eminim ki yarısından fazlasının müteahhidi inşaat mühendisi değildir. Projeye imza atandan bahsetmiyorum, asıl müteahhitten bahsediyorum. Hani ne kadar beton, ne kadar çimento, ne kadar demir konulacağına karar verenlerden.

 

Peki, tek suçlu bu müteahhitler mi?

 

Elbette hayır.

 

Fay hattını imara açanlar malzemeden çalan müteahhitten daha mı masum? Peki ya yumuşak zemine yüksek kat imar izni verenler? Peki ya rüşvet yiyen Yapı Denetim firmaları?

 

Ya arsasını birkaç daire fazla çıksın diye uygun olmayan şekilde yapı yapacak firmaya tahsis eden arsa sahipleri? Onlara ne demeli?

 

Ya da üç kuruş daha ucuz diye ne idiği belirsiz inşaatçılardan iskânsız ev alanlar ve nasıl olsa bir gün af çıkar diyenler?

 

Liste kabarık anlayacağınız.

 

Ve işte bana göre en acısı da bu.

 

Bizi yıllardır deprem tehlikesi deprem tehlikesi diye kandırdılar. Şimdi bakıyorum da asıl tehlike deprem değilmiş.

 

Asıl tehlike ahlaksızlıkmış, asıl tehlike cehaletmiş.

 

Ve korkarım ülkemizde bu tehlike geçmiş değil…

 

 

Image by Freepik