Bugünlerde iş hayatında çok yaygın bir şekilde kullanılmaya başlayan bir kavram var: Endüstri 4.0
Endüstri 4.0 çok geçerli ve çok gerekli bir kavram olmakla beraber, aslında bir marka. Şöyle izah edelim:
Sanayi Devrimi veya “1. Sanayi Devrimi” denince akıllara gelen tarihi bir dönüşüm süreci var. 18. yüzyılda üretimde buhar enerjisinin kullanılmaya başlanması üretimi hızlandırırken o zamanki üretim maliyetlerinin düşürülmesine, bunun sonucunda da elle üretimden, makinaların üretimde kullanılmasına geçişe Sanayi Devrimi denir. Birçoklarına göre 2. Sanayi Devrimi de 20. yüzyıl başlarında Henry Ford’un bulduğu “Seri Üretim” sistemidir. Seri üretim tek seferde aynı ürünün yüzlercesinin üretilmesi demektir. Bu sistemde temel hedef ürün başına düşen üretim süresinin çok kısaltılması olsa da sistem başarıyla uygulandığında üretim maliyetlerin düşürülmesi ve olası ürün hatalarının en aza indirilmesi gibi başarılar da elde edilmiştir. Sonrasında bu başarıları gözlemleyen diğer üreticiler, otomobilden kaleme, mobilyadan çikolataya her türlü üretimde seri üretim sistemini kullanmaya başlamış, böylece de Bay Ford 2. Sanayi Devrimi’nin babası olarak anılmaya başlamıştır.
1980’lere kadar üretim yapılırken, buna seri üretim de dahil, sadece makinalar ve insan gücü “ve beyni” kullanılmaktaydı. Bütün hesaplar ve kontroller işinin ehilleri tarafından elle yapılmaktaydı. 1980’li yıllarda ise gelişen teknolojinin ilk nimetlerinden faydalanılmaya başlandı. Artık üretimde bilgisayarlar da kullanılıyorlardı. Her ne kadar o zamanlarda bilgisayarlar sadece üretici kişilerin hesaplamalarını ve kayıt tutmalarını kolaylaştırmak için kullanılsa da üretimde bilgisayar ve yazılım kullananlar kullanmayanlara göre zamanlarını çok daha verimli kullanmaya ve üretimlerini çok daha az hatalı yapmaya başlayınca üretimde bilgisayar kullanılması yaygınlaştı. Endüstri 4.0’ı geliştirenler de insanların “Dijital Çağ” dediği ve üzerinden henüz 40 yıl geçmiş bu dönemi de 3. Sanayi Devrimi olarak nitelediler.
Endüstri 4.0, dünyaca ünlü mühendislik ve teknoloji firması Siemens’in başlaması gerektiğini iddia ettiği 4. Sanayi Devrimi’nin adı. Yani markası. Bu devrimin temel amacı üretimde bilgisayar ve bileşenlerinin yardımcı araç olarak değil de asıl yönetici olarak kullanılmasını sağlamak.
20. yüzyılda üretimini geliştirmek isteyen üreticiler, insan hakları değer ve bilincinin de gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla, bir şey farkettiler: Bütün üretimleri eninde sonunda çalıştırdıkları işçilere veya kendilerine, yani her zaman “insana” bağlıydı. Üretimlerini geliştirmek için üreticilerini (işçilerini) geliştirmek zorunda olduklarını anladılar. Bunun için de personellerini eğitmek, onlara aidiyet hissi vermek veya yüksek maaş ödemek gibi çeşitli araçlar kullandılar. Bu araçların bir kısmı işe de yaradı. Ancak belirli bir noktadan sonra kimse üretimde eski hızında gelişememeye başladı. Çünkü her ne kadar bilgili ve kendini işine adamış olursa olsun, sonuçta insan insandı. İnsan hata yapardı. Üstelik insanın zamanı da giderek pahalılaşıyordu. Her türlü ürünün üretiminde çeşitlilik arttığı için üreticiler uzman personeli bulmakta zorlanıyor, bulduklarında ise yüksek maliyetlere katlanmaları gerekiyordu.
İşte Özpolat Makina’nın geliştirdiği ve hak sahibi olduğu Smartmill’in misyonu tam da burada başlıyor. Özpolat Makina değirmencilik sektörü için akıllı ve “ışıksız” bir değirmen tasarlamış. Akıllı değirmene ışıksız denmesinin sebebi fabrika çalışırken ışıkları yakmaya gerek olmaması, çünkü içerisinde işçilerin çalışmaması.
Özpolat’ın değirmenler için tasarladığı teknolojik sistemin adı Smartmill.
Özpolat Makina’nın çalışmalarının sonuçları dikkate değer. Özpolat’a göre üretimden insanlar çıkıp yerlerine PLC makinalar ve robotlar girince, karar verme aşamalarında da sensörlerden ve kameralardan aldığı verileri işleyip sonuçlarına göre süreci şekillendiren yazılımlar çalışınca fabrikalarda 2 şey aniden değişmeye başlıyor:
1) Üretim maliyetleri %15 – 20 oranında azalıyor.
2) Fabrikada yapılan hata sayısı ve buna bağlı olarak hatalı üretim yok olma derecesinde azalıyor.
Ama bunlar Smartmill’in avantajlarından sadece ilk ikisi.
Smartmill sistemiyle kurulan değirmenler 24 saat kesintisiz çalışabiliyor, böylece elektrik sarfiyatı da hep sabit ve minimumda kalıyor. Sıradan bir değirmenden bir başka farkıysa giren hammaddelerin kalite kontrolünün yine sensörler ve yazılımlar tarafından yapılması. Öyle ki değirmeniniz kendi giriş hammaddesinin temizliğini, rengini, rutubetini kontrol ediyor ve eğer kaliteyi beğenmezse size mesaj gönderiyor.
Temizlemeden tavlandırmaya, öğütmeden paketlemeye kadar bütün ünitelerdeki giriş ve çıkış randımanlarınızı anlık takip edebiliyor ve istediğiniz anda makinalarınızın yüzde kaç verimle çalıştığını görebiliyorsunuz.
Fabrikanızın durması isteyeceğiniz en son şeylerden biri olduğu için, fabrikanız ihtiyaç duyacağı yedek parçaları hem size hem de Özpolat’a 1 hafta önceden bildiriyor. Özpolat Makina zaten ürettiği tüm makinalar için 10 yıl yedek parça bulundurma sözü verdiğinden, 1 hafta içerisinde istediğiniz parçayı temin edebiliyorsunuz ve fabrikanız dünyanın neresinde olursa olsun üretimi durdurmanıza gerek kalmıyor.
Smartmill adı üstünde, akıllı bir değirmen olduğu için onunla doğrudan iletişim kurabiliyor ve değirmeninizi “programlayabiliyorsunuz”. Fabrikanıza “Çalışmaya saat 8’de başla ve 12 saat çalış” veya “Çalışmaya saat 7’de başla ve akşam 9’a kadar çalış” veya “Çalışmaya saat 9’da başla ve 100 ton buğday öğüt” veya “Çalışmaya şimdi başla ve 200 ton un üretelim” gibi komutlar verebiliyorsunuz. İşin daha güzel tarafı, bütün bunların hepsini cep telefonunuzdan da yapabiliyorsunuz. Fabrikanızda çalışan ve çalışmayan bütün makinaların listesini, çalışıyorlarsa o anki kapasitelerini ve elektrik tüketimlerini yine cep telefonunuzdan takip edebiliyor ve istediğiniz üniteyi durdurup istediğinizi çalıştırabiliyorsunuz. Üstelik standart dışı bir durum yaşandığında, örneğin herhangi bir ünitede kapasite veya randıman düştüğünde veya makinalarınızdan biri normalde tükettiğinden daha fazla elektrik tükettiğinde, fabrikanız sizi arayıp haber veriyor. Siz de muhtemel bir sorun daha en başındayken nereye bakmanız gerektiğini biliyor ve akıllı değirmeninizi kendi istekleriniz doğrultusunda yönlendirebiliyorsunuz.
Özpolat Makina ekibi, dünyadaki akıllı değirmenlerin sayısının bugün değilse bile önümüzdeki 5 – 10 yıl içerisinde artacağını, değirmencilerin geleceğin şartlarında rekabet edebilmesinin tek yolunun akıllı bir değirmene sahip olmalarından geçtiğini söylüyor. Özpolat Makina ailesine göre gelecekte insanlarla çalışan, hata yapmaya müsait, verimliliği düşük ve işletme maliyeti yüksek fabrikaların rekabet edebilme şansları olmayacak.
Özpolat’ın “Geleceğin Değirmenini Bugünden Tasarladık” sloganı da buradan geliyor.