GELECEĞİN BÜROKRASİSİ


GELECEĞİN BÜROKRASİSİ
 
Gaziantep Sanayi Odası’nın benim de mensubu olmakla övündüğüm vizyon dolu bir projesi var: Yeni Nesil Sanayici Platformu.
 
Bu projeyle kuralları ve öğretileri hızla değişen devrimizde, geleceğin sanayicilerinin geleceğin vasıflarına şimdiden haiz olmaları amaçlanıyor.
 
Bu güzel fikir bende bir sürü yeni çağrışım yaptı. 
 
Sanayi Devrimi’yle birlikte üretim hızımız arttı. Ama internetin icadıyla birlikte yeni fikirler üretme hızımız fersah fersah arttı.
 
İçinde yaşadığımız çağda her şey, insanoğlu olarak yüz yıllardır alışmış olduğumuz tempodan çok daha hızlı yaşanıyor. Bazen günü yakalamakta bile zorlanıyoruz. 
 
Bu da yanında bazı yeni eksiklikler ve aksaklıklar getirdi.
 
Artık duyduğumuz/yaşadığımız olayların bir kısmı hayatımızda ilk kez duyduğumuz, çevremizden ilk kez birinin başına gelen olaylar. 
 
Hemen her ay yeni bir kavramla karşılaşıyoruz.
 
Aslolan bütün bunlara hazır olmak. Bunlara hazır olmak için sahip olmamız gereken yetkinlikler konusu, bu yukarıda bahsettiğim projenin konusu.
 
Gelin görelim ki bizim sahip olduğumuz yetkinliklerin ancak bir yere kadar anlamı var. Çünkü ekonomi, içerisinde bütün insanları içeren genel bir sistem. Toplumsal davranışlar, genel alışveriş, finans, psikoloji, sosyoloji, ahlak bile bu bütünün içerisinde birer parça.
 
Globalleşme lafını hiç sevmiyorum, ancak çevrimiçi toplantıların haftamızın rutini olduğu bu “küçük” Dünya’da, tüm işyerlerinin hemen her kıtadan rakipleri ve müşterileri var. 
 
Biz ihracatçıların iyi birer vatandaş olabilmesi için (bkz. vergi vermek, istihdam yaratmak, katma değer üretmek, cari açığı azaltmak) belli bir oranda da iyi birer iş insanı olmamız gerekiyor.
 
Ancak bu sadece bizim çabalarımızla olamıyor. Ülkemizin de birçok konuda bizim önümüzü açması gerekiyor.
 
En azından başka ülkelerdeki rakiplerimizle aynı kulvarda yarışabilmemiz için kulvarlarımızın aynı oranda engelsiz olması şart.
 
Sanıyorum birçoğumuz, çok değil, 2030’a kadar satışlarımızda blockchain altyapısını kullanmaya başlarız. Şu an sadece adını duyduğumuz bu teknolojiye sahip olmamıza ve hatta faydamıza kullanmaya başlamamıza sadece birkaç yıl kaldı.
 
Dolar, hesabımıza bazen 2 günde varıyor, belki bazılarımız müşterilerden tahsilat yaparken kripto para cinsinden ödeme alacak. 
 
Belki acil bir yedek parça ihtiyacını bir an önce çözmenin yeni yollarını bulacağız. Akşam evlerimizden, tabletlerden ekip olarak geliştirdiğimiz tasarımı, sabah 3-boyutlu yazıcımızdan basıp Dünya’nın öbür ucundaki müşteriye kargolayacağız belki.
 
Hatta belki kargoya bile gerek kalmayacak, özel bir şifreyle korunan tasarımın kodlarını müşterimize yollayacağız ve o kendi şehrindeki yerel bir 3B yazıcı dükkânında kendi yedek parçasını tek kullanımlık kodla bir kereye mahsus bastırabilecek ve toplamda birkaç saat içerisinde sorununu çözmüş olacak.
 
Konuyla ilgilenenler farkındadır; bu anlattıklarımın hiçbiri öyle Uzay Yolu filmleri gibi 300 yıl sonrasına ait değil. Bugün bu imkânlar mevcut ve ilgili bir lise öğrencisinin bile kullanımına açık.
 
Peki, henüz yaşanmamış - ancak yakın gelecekte yaşanması çok muhtemel bu olay üzerinden bazı sorular sorayım: 
 
Müşterimize sattığımız bu tek kullanımlık yedek parça basma kodları, ihracat sayılır mı? 
Bu işlem fiziki bir yedek parça satışı mıdır?
Gerçekte satıldığı hâlde fiziki olarak gönderilmeyen yedek parçanın Gümrük Çıkış Beyannamesi nasıl hazırlanır?
Eğer bu geçmişten beri gelen ve alışılmış şekliyle imalattan yedek parça satışı değilse, teslim edilen şey ürün değil de kod ve şifre olduğu için mal değil hizmet ihracatı mıdır?
Ama tasarım Türkiye’de yapıldığı için hizmet de Türkiye’de mi verilmiş sayılır? 
O zaman müşteriye KDV’li mi fatura kesilmelidir?
Peki ödemeyi kripto para cinsinden almak istersek ne olur?
Kazanılan kripto paraların da %40’ını TL’ye dönme zorunluluğu var mıdır?
 
Bazılarınıza anlamsız, eminim bazılarınıza da bir hayli anlamlı gelecek bu soruları aslında kafanızda bir şeyler canlandırmak için sordum.
 
Bu gibi soruların hiçbirinin cevabı henüz -korkarım ki- net değil. 
 
Bürokrasinin de yeni neslin hızına yetişmesi lazım. Baby boomerların ve X kuşağının çağı verimlilik çağıydı. Ancak inanıyorum ki bizimki hız çağı. Yanlış anlaşılma olmasın, en hızlı çözümle gelenin değil, doğru çözüme en kısa sürede ulaşanın kazandığı bir çağdayız.
 
İş Yapabilme Kolaylığı Sıralaması adı verilen bir sıralama var. Ülkeler arası ticari rekabetteki kıstaslardan birisi de bu. Bunu Dünya Bankası hazırlıyor. Şimdi baktım, en son 2019’da hazırlanmış. Sanırım pandemiden dolayı bir süredir güncellenmedi. 
 
Biz Türkiye olarak 2019 verilerine göre 190 ülke arasında 34. sıradayız (1, içerisinde iş yapmak en kolay olan ülke).
 
Bu bize yetmiyor. Bizim ülke olarak kendimize koyduğumuz orta vadeli hedef Dünya’daki ilk 10 ülke arasına girmek. Bu hedef iyi güzel ama bunun ayaklarını yere sağlam bastırmalıyız; hedefe ulaşma yolları her zaman net ve ölçülebilir olmalı.
 
Sadece ekonomik olarak ilk 10’a girilmez; dedim ya, ekonomi içerisinde onlarca şeyi barındıran -ki bunlardan en az anlamlandırılabileni bizzat insandır- bir sistemler bütünü.
 
Bizim eğitim olarak da, eleman yeterliliği konusunda da, vergi ve kurallar açıklığı ve şeffaflığı konusunda da, ekonomik görüş mesafesi açısından da, iş yapabilme kolaylığı açısından da ilk 10’da olmamız lazım.
 
Pırıl pırıl insanlarımız var. Her biri ayrı birer cevher olan akademisyenlerimiz, sanayicilerimiz, tüccarlarımız, profesyonellerimiz ve bürokratlarımız var. Ancak bazen bürokrasinin hızı ve yapısı maalesef bize yakışmıyor. 
 
Bürokrasi bize, biz bürokrasiye yetişemiyoruz.
 
Sık sık değişen kurallar, zaman zaman birbiriyle çelişen genelgeler, yeterli vasfa sahip olmayan memurlar, çeşitli devlet kurumlarındaki vurdumduymaz tavırlar ve “Git derdini Marko Paşa’ya anlat” üslubu…
 
Şunu iyi anlayalım: Bizim Dünya’nın her yerinde bizleri zorlayan rakiplerimiz var. Zorlanmaya ihtiyacımız olmayan, hatta asla zorlanmamamız gereken tek yer ülkemiz, evimiz.
 
Eğer geleceğin en büyük ekonomilerinden birisi olmak istiyorsak geleceğin bürokrasisinin de bugünden inşası ve uygulanması gerekir.
 
Aksi takdirde rakiplerimiz düz koşuya geçerken biz engelli koşmaya devam ederiz. Ha, onu da en iyi şekilde becereceğimize hiç şüphem yok; ancak gerek yok.