SAVAŞIN ÖBÜR YÜZÜ


SAVAŞIN ÖBÜR YÜZÜ
 
Üstümüzdeki şoku attık, olayın şiddetinin sıcaklığı eksilmese de en azından başlangıcının sıcaklığı bir nebze azaldı. Böylece Rusya-Ukrayna savaşı üzerine yazmaya başlayabilirmişim gibi hissediyorum. 
 
Belki size garip gelecek, ilk aklıma takılan şey şu oldu: Rusya-Ukrayna Savaşı mı yoksa Ukrayna-Rusya Savaşı mı? Hani deplasmandaki takımın adı sona ev sahibinin adı başa yazılır ya, acaba savaşlar da öyle mi?
 
Muhtemelen bunu asla öğrenemeyeceğiz çünkü tarihi yine kazananlar yazacak.
 
Geçen sene Kiev’de büromuzu açmıştık. Ukrayna’yı iyi bilen ve Ukraynalıları iyi tanıyan biriyim. Savaşın getirdiği acıların hepsi bir tarafa, ben size bugün savaşın bir başka yüzünden bahsetmek istiyorum.
 
Savaş Ekonomisi’nin birden fazla yönü vardır:
 
İşgalci ülkenin kaynaklarını askeri harcamalara ayırmasıyla bütçe açıkları oluşması ve rezervlerinin tükenmesi yoluyla halkının fakirleşmesi.
İşgal edilen ülkede işletmelerin durması dolayısıyla hem gayrisafi milli hasılanın hem de milli gelirin düşmesi.
İşgal edilen ülkede birden fırlayan işsizlik.
İşgal edilen ülkede tahrip edilen binalar ve fabrikalardan dolayı kaybolan değerler ve buna bağlı toplumsal fakirleşme.
Enflasyon. Çoğu zaman hiperenflasyon.
Psikolojik zararlar. Yabancı yatırımların işgal edilen ülkeden tamamen kaçması ve birkaç yıl gelmeyecek olması. Yaptırımlar hâlinde işgalci ülkeyi de terk etmesi.
Yeni ürün ve hizmetler geliştirilememesi. Bu sebepten Dünya ileri giderken yerinde sayarak reel olarak geriye gitmek.
Çalışan nüfusunda azalma (ölümler veya korku dolayısıyla).
 
Savaş elbette korkunç ve çok çirkin bir şey. Bunun canlı örneğini dibimizde gördük/görüyoruz. Ha gönül isterdi ki güneyimizde şahit olduğumuz bu çirkinliklere bir de kuzeyimizde de şahit olmasaydık. Ama hepiniz duymuşsunuzdur. İbn-i Haldun’a göre coğrafyamız bizim kaderimiz.
 
Savaşın kötülüğü başlı başına kitaplar dolusu bir konuyken, işin o tarafına girmeden sadece ekonomik tahlil yapmak inanın benim de içime sinmiyor. Ama garip bulduğum bir şey var, devam etmeliyim. 
 
Yukarıda savaşın kötü ekonomik etkilerinden başlıcalarını okudunuz. Siz de bir şey fark ettiniz mi? Sadece savaşan ülkeler arasında kalması gereken bu etkilerin yarıdan fazlası komşu ülkeleri, bir kısmı da tüm Dünya’yı etkiliyor.
 
Rusya’ya ihracat yapmayı düşünenler; hâlâ aynı satışları yapabilmeyi umuyor musunuz?
 
Ukrayna’dan tahıl ve metal getirenler; hâlâ getirebiliyor musunuz?
 
Bu ülkelerden turist bekleyenler, sizce yine de gelebilecekler mi?
 
Öyle büyük bir oyun oynanıyor ki bundan tüm ülkeler etkileniyor. Durup durup ortaya atılan 3. Dünya Savaşı lafı kanımı donduruyor.
 
1. Dünya Savaşı’na (1914 – 1918) “1.” denmesinin aslında 1920’lerin ortasında olduğunu biliyor musunuz? O savaş yaşanırken kimse ona 1. demedi. İşin daha ilginç tarafı yanlış hatırlamıyorsam 1926’da 8 sene önce biten savaşa “1.” denmesi. Çünkü 2. Dünya Savaşı 1939 – 1945 yılları arasında yaşandı. Düşünebiliyor musunuz, birileri 2. Dünya Savaşı’na henüz 10 yıl varken bunun kopacağını öngörüp 10 yıl önce yaşanana “1.” demeye başladı.
 
Yabancı basında duyduğumuz bu tarz kelime oyunları beni hep çok korkutmuştur.
 
En çok üzüldüğüm şeylerden birini belirterek bitirmeliyim:
 
Ukrayna’daki dostlarımız, arkadaşlarımız bizleri arıyorlar. Kendi ülkelerinizde yetkililerle temasa geçsin, ABD bize yardıma gelsin, AB bize yardım etsin diyorlar.
 
ABD’nin onların yardımına gelmeyeceğini ben görüyorum, onlar görmek istemiyorlar.
 
Batılı ülkelerin gazına gelip dolmuşa binmek kolay da, o dolmuştan inmek o kadar kolay değil.
 
İşler kötüye gittiğinde onlara ciddi anlamda yardım eden tek ülke Türkiye oldu. Bunu böbürlenmek için söylemiyorum, şunun için söylüyorum: Bizim coğrafyamızda bize yardım edecek bir Türkiye daha yok.
 
Aman işler kötüye gitmesin. Bizim kendimizden başka, birbirimizden başka, ordumuzdan ve devletimizden başka gücümüz yok. 
 
Onun için gelin yatırımlarımızı burada yapalım, umutlarımızı buraya bağlayalım, aldığımız eğitimlerin meyvelerini burada verelim.