Uzayımızı Temiz Tutalım


Uzayımızı Temiz Tutalım

 

Uzaklarda bir yerlerde insanların gündeminin uzayımızı temiz tutmak olduğunu biliyor muydunuz?

 

Bugüne kadar Dünya’dan uzaya gönderilen uyduların ve roketlerin büyük bir bölümü meğer hiç geri dönmemiş. Çünkü işi biten uyduyu Dünya’ya döndürmek, onu en baştaki gibi bir amaç uğruna uzaya göndermekteki kadar kârlı olmamış.

 

Uzaydaki uyduların çok büyük çoğunluğu uzayın bize en yakın kısmı olan Alçak Dünya Yörüngesi’ne gönderilmiş. 1 Nisan 2020 itibarıyla uzaydaki 2.666 uydunun 1.918’i Alçak Dünya Yörüngesi’nde konumlandırılmış.

 

Resmi kaynaklarda uyduların birçoğunun internet, televizyon, radyo gibi iletişim araçlarının iyileştirilmesi veya artık hemen hepimizin kullandığı GPS ve navigasyon uygulamaları için yollandığı söylense de aslında bunlar dışındaki birçok uydu şirketler tarafından değil, devletler tarafından askeri amaçlarla veya istihbarat amacıyla gönderiliyor.

 

Hâliyle hiçbir ülke çıkıp da bizim uzayda tam olarak şu kadar uydumuz var demiyor. Bu sebepten ben uzaydaki uyduların gerçek sayısının bu üsttekilerden daha fazla olduğunu tahmin ediyorum.

 

Fakat geçenlerde okuduğum bir haberin konusu uzaydaki uydular değil, en azından hâlâ çalışanlar değil.

 

Çünkü artık uzayda, çalışan uydular kadar da çalışmayan uydu varmış. Ayrıca filmlerde görmüşsünüzdür; hani uzaya gönderilen roketlerin kalkış boyunca her aşamada bir parçası kopar ya, işte o kopan parçaların da hepsi şimdi başı boş salınıyorlarmış. Bir de bunların üstüne daha büyük objelerin çarpışmasından ve patlamasından doğan bir sürü enkaz da yine uzayımızı kirletiyormuş.

 

Batı’daki insanların uzaydaki bu durumu dert etmesinin sebebi uzayın ve özellikle de Dünya’mıza en yakın kısmı olan Alçak Dünya Yörüngesi’nin aşırı kirliliğiymiş. Öyle ki, artık uzaya yeni yollanan uydu veya roketler yukarıda neredeyse “trafik kazası” yapıp yörüngedeki atıklara veya diğer uydulara çarpacaklarmış.

 

Bilim adamları bu konuda uzun vadede Kessler sendromu olarak da bilinen zincirleme bir reaksiyonun oluşmasından korkuyorlar. Bırakın uzun vadeyi, bu kirlilik kısa vadede bile bir sürü çok pahalı donanım ve uyduyu riske atıyormuş.

 

Dolayısıyla insanlar bugün artık yörüngemizdeki bu kullanılmayan uyduları, roket artıklarını ve diğer malzemeleri temizlemesi için yeni ve özel bir uzay aracını uzaya göndermeyi planlıyorlar. Bu çözüm her ne kadar gerekli olsa da pahalıya mal olacağı için de bundan sonra gönderecekleri uyduları ve diğer uzay araçlarını işleri bittiğinde kendiliğinden yörüngeden çıkacak şekilde tasarlatıp programlatmak istiyorlar.

 

Uydu endüstrisinin de bu ekstra maliyeti karşılamasını teşvik etmek için bilim adamları ve ekonomistler fırlatma vergisi, roket depozitosu (roketiniz görevini tamamladığında yörüngeden çıkarsa depozitonuzu geri alıyorsunuz), uzay kullanım hakkı ücreti gibi fikirler geliştiriyorlar.

 

Söylenenlere bakarsanız bunları da tek bir ulvi amaç için yapıyorlarmış; yörüngelerimizin sonu da insanlık olarak kirlettiğimiz okyanuslar ve atmosfer gibi olmasın diye.

 

Haberi okuduğumda kendi kendime şöyle bir çözüm buldum: “Kimse uzaya çöp atmasın arkadaş. Herkes de yörüngesinin önünü süpürse uzayda çöp möp kalmaz.”

 

Şaka bir yana bizim şehrimizde hâlâ sokaklara çöp atanlar varken Batı’da uzayın temizliğinin konuşulmasını hem yadırgadım hem de biraz kıskandım.

 

Tabi Türk aklıma (pratik zekâlı, bazen de hinlik düşünen) şu soru da gelmedi değil:

 

Acaba bugün uzayı dert edenler iş bu duruma gelene kadar neredelerdi? Akılları başlarına yeni fırlatılacak uyduların veya hâlihazırda aktif olanların maddi değeri riske girince mi geldi? Bugünkü telaşlarının sebebi gerçekten de “çevrecilik” mi?

 

Yine de biz biz olalım, şehrimizi de uzayımızı da temiz tutalım. Gaziantepli’ye bu yakışır.

 

İyi haftasonları.

 

 

 

Background photo created by rawpixel.com - www.freepik.com