İki hafta önce her gün rekorlar kıran dolar, euro ve altın üzerine bir yazı yazmıştım. Maalesef iki haftadır yabancı paralar Türk Lirası karşısında sürekli olarak değer kazanmaya devam etti ve bahsettiğimiz rekorların üzerine yeni rekorlar kırıldı. Burada hemen şunu açıklığa kavuşturmak niyetindeyim:
Bu kırılan rekorların kırılma sebeplerinin tamamı ekonomik değil. Bana sorarsanız büyük çoğunluğu siyasi. Şu anda Kafkasya’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir savaş var ve bu savaşın büyüse bile yalnızca bu iki ülke arasında kalacağını düşünmek biraz saflık olur. Ermenistan’ın arkasında sürekli olarak Fransa’nın olduğu ve Ermeni lobisinin ABD’nin en güçlü lobilerinden biri olduğunu biliyoruz. Kafkaslar’da Rusya’dan habersiz veya izinsiz kuş uçamayacağını da biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin her zaman ve her şartta Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yanında olduğunu ise bütün dünya biliyor. Dolayısıyla burada herhangi bir çatışma çıkmasını isteyecek kişilerin kötü niyetli planlarının bir bacağı da Türkiye’yi bölgeye çekmek. Zaten bunun içindir ki çatışmalar başladığından beri dolar değersizleşmesine rağmen (son 5 gün içerisinde dolar endeksi %0,51 azalmış) Türk Lirası dolar karşısında değersizleşiyor.
Yukarıda dışarıdan kaynaklı bir siyasi etmenin TL’yi etkilemesinden bahsettik. Dilerseniz biraz da içeriden, yani bizden kaynaklı siyasi etmenlerin TL’yi nasıl etkilediğinden bahsedelim.
Hükümetimiz TL’nin sürekli olarak değersizleşmesinin karşısında boş durmuyor. Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak’ın Yeni Ekonomi Programı’nı bu hafta açıklaması bana göre tesadüf değildi. Geleceğe yönelik umut dolu ve iyimser bir tablo çizen ve ayağı yere basan hayaller kuran Berat Albayrak, Yeni Dengeleme, Yeni Normal ve Yeni Ekonomi temaları etrafında bir Yeni Ekonomi Programı hazırladıklarını açıkladı. Sayın Bakan YEP’i açıkladığı sırada bile dolar ve euro birkaç kuruş değer kaybetti.
Bununla birlikte bugünkü Resmi Gazete’de vergi indirimleri açıklandı. Bunlardan döviz kurlarını en çok etkileyecek olan şu: Mevduatta stopaj oranı düşürüldü. Hani vadeli TL hesaplarından her vade sonunda faiz üzerinden alınan %15 vergi var ya, işte o vergi artık çok az veya yok. Yılbaşına kadar açılan hesaplarda hesabın vadesine göre stopaj %0 ile %5 arasında olacak. Buna benzer bir hamle yine dövizin fırladığı 2018 senesinde de yapılmış ve faydalı olmuştu.
“%10 veya %15’lik vergi indiriminin ne faydası olur ki” demeyin. Olur. Şöyle ki; aslında sağduyulu yatırımcı “Gidip parama dolar alayım, dolar nasıl olsa hep artıyor, hem ailede akrabada falan da herkes dolar alıyor” demez. Diyelim ki 100.000 TL’si var, o zaman şöyle der: “Dolar şu anda 7,76’dan satılıyor. Binde 2 de vergisi var, maliyet oldu 7,78. 100.000 TL param var, eder 12.853 USD. Bunu yastığımın altında tutacak hâlim yok, götürüp yatıracağım bankaya, alacağım ona yıllık %0,1 faiz. 1 sene sonra alacağım faiz 12,85 dolar. Onun da %20 stopajı var, kaldı bana 10,28 dolar. Anaparayla birlikte 12.863,28 dolar. Onun yerine 100.000 TL’yi %15’ten vadeliye bağlasam, stopajı bile yok, kalır bana 115.000 TL. Bu TL’nin bu dolara denk olması için 1 sene sonra dövizin alış kurunun 8,94 olması lazım. Bunun için de doların 9-9,10 TL olması lazım.” Size göre dolar seneye bugün 9,10 TL veya daha fazla olacaksa dolar almakta haklısınız. Ama yok o kadar da değil diyorsanız yukarıda hesabını yaptım, tamamen dövize bağlanmak çok da mantıklı değil.
Peki, matematiğe vurduğumuzda mantıklı olmasa bile neden herkes sürekli gidip döviz ve altın alıyor? Türkiye’de kimin ne parası olursa olsun dövizde tutmanın daha cazip gelmesini anlayabiliyorum. Bana göre mantıklı olmasa da açıkça söylemek lazım, vatandaşın bunda haklılık payı yüksek.
Piyasalarda dün açıklanan Yeni Ekonomi Programı’na haklı sayılabilecek eleştiriler geliyor. Bence en değerlisi şu: Yeni Ekonomi Programı’nda geleceğe yönelik umut dolu beklentiler ve güzel planlar var, ancak yapısal reformlara dair pek bir şey yok. Geleceğin güzel olacağına dair ibareler var, ama somut olarak ne yapacağız da güzel olacak sorusuna yanıt yok.
Üstelik 2020 Türkiye’sinde bile katma değerli üretime ve ihracata yönelik destekler hâlâ kobiler bazında benimsenmiş ve yeterince yararlanılmış değil. İnsanlar hâlâ market açmayı üretim yapmaya tercih ediyor ve ekonomik açıdan baktığımızda gerçekten de onları bu seçimlerinden dolayı suçlayamayız.
Faizi sevmiyoruz, bunun için de faizleri yükseltemiyoruz. Ülkedeki bütün erklerden bağımsız olması gereken TCMB, faiz artıramıyor. Faizi artıramıyor ama faiz artışı yapılması gerektiğini biliyor. Resmi olarak faiz artışı yapmadan da faizleri artırmanın her yolunu deniyor. En son yapılan uygulama: aktif rasyo oranı %95’ten %90’a çekildi. Bir başka dolaylı faiz artış yöntemi.
E bunu vatandaş görmüyor mu? Bu durumda ülke ekonomisine güven duymuyor. Bu ve benzeri uygulamalar ülkemizi olduğundan daha zayıf veya ekonomimizi olduğundan daha güçsüz göstermek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. Hâlbuki net olsak, şeffaf olsak, yapabileceklerimiz, yapacaklarımız ve yapmayacaklarımız konusunda kamuoyunu içtenlikle bilgilendirsek sanıyorum bu durum ekonomimize olan güveni hem içeride hem de dışarıda katbekat artıracaktır.
En iyi yatırım için menkul servetimizi nasıl bölüştürmeliyiz sorusuna yanıtı aslında yukarıda verdim. Hesabı ortada. Şimdi size seçmek kalıyor. Yeter ki seçerken sağduyunuzu dinleyin.