İzahat Veren Aranıyor


İzahat Veren Aranıyor

Hayatımda hiç tanımadığım birinin ölümüne bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum.

 

Günlerdir uyuyamıyorum, günlerdir sinirimden kendi kendimi yiyorum. Ne “Allah rahmet eylesin” ler ne de “Takdir-i ilahi” ler teskin etmiyor beni.

 

Korkut Küçükcan’ı öldürdüğümüzü düşünüyorum. Korkut Küçükcan’ın kurtarılabileceğini düşünüyorum. Ölümünden sonra da aynı öncesinde olduğu sessiz kalırsak daha çok Korkutların ölmesinden korkuyorum.

 

Herkesin acısı henüz çok taze, ancak malumunuz, balık hafızalı bir toplumda yaşıyoruz. 40 gün sonra yazacaklarım belki de hiç kimse için bir anlam ifade etmeyecekti.

 

Bu memlekette belediye ne iş yapar? Bu memlekette fen işleri ne iş yapar? Bu memlekette imar ve şehircilik, ruhsat ve denetim, yapı kontrol ne işe yarar? Bu memlekette yapı denetim firmaları ne iş yapar? Bu memlekette arama kurtarma ekipleri ne iş yapar?

 

Ben bilmiyorum, ben anlamıyorum, lütfen bana anlatın, hadi bana açıklayın. Buna çok ihtiyacım var. Ve inanın benim gibi buna çok ihtiyacı olan bir sürü insan var.

 

Çok mu lazımdı oraya cami, Akkent’te, Karataş’ta cami mi yoktu, bana anlatmaya buradan başlayın. Bir inşaat 7 sene kendi hâline nasıl bırakılır, ben bunu anlayamıyorum, bana bunu da anlatın. Müteahhiti bir inşaatı bıraktı diyelim, belediyenin burada hiçbir sorumluluğu olmaz mı, o inşaat konusunda takdir doğrudan Allah’ın mı olur, ben bunu da hiç anlayamadım.

 

O inşaatın sahibi kim, o inşaat ne maksatla yaptırılıyordu? Bir inşaatın statik projesi ve ruhsatı nasıl olmaz, ben bunu anlamıyorum, lütfen bana önce bunu anlatın. Projesiz inşaatı belediye nasıl denetlemez, gerekli güvenlik önlemleri nasıl alınmaz, inanın anlayamıyorum. Tahta iskele yasak değil midir? Biz şimdi binamızın dışını boyatalım desek mesela, tahta iskele kurabiliyor muyuz? E biz kuramıyorsak Türkiye’nin 2. büyük camisini yapıyoruz diyenler nasıl kurmuş, bana bunu açıklayın. Aklım almıyor çünkü. Yağmur yağsa ipteki çamaşırını toplayan insanımız, yıllardır açık havada kar kış yağmur çamur yiyen tahta iskeleyi neden toplamadı, bir irade çıkıp da bunun emrini neden vermedi, eğer bu emir verildiyse kim uygulamadı, bana bunları izah edin lütfen.

 

2 milyonluk şehirde, bu kadar belediyesi, bu kadar belediye işçisi, iş makinası ne iş yapıyor, nelerden sorumludur, işini nasıl yapıyor bana bunu da anlatın. Şöyle güçlüyüz, böyle büyüğüz denen şehirde bu kadar personel ve arama kurtarma ekipleriyle 1 tanecik adam 33 saatte nasıl kurtarılamadı, bana biraz bunu anlatın. Bir termal kamera ne kadardı, bu memlekette 2 milyon kişiye 1 kurtarma köpeği nasıl düşmez, deprem değil sel değil çığ değil, iskele çökmesinde bile böyle bir “kurtaramama” fiyaskonun yaşandığı şehirde biz neye ve kime güvenerek yaşayalım bana bunu anlatın.

 

Anlatın bize lütfen, izah edin. Olay yerine bir savcı geldi mi, bize bunu anlatın. “Sorumluları bulup çıkaracağım, bu ne kepazelik!” dedi mi, bunu anlatın. Ölmüş adamı çıkarırken kurtardık diye bayram ilan edenlerin amacı neydi, o ailenin saatlerdir çektikleri yetmemiş miydi, devlet adamına böyle tez canlılık yakışır mı, bana bunu da anlatın.

 

İzah edin bana, anlayamıyorum. Ömrümde görmedim, sokakta görsem tanımazdım rahmetliyi. İçim yanıyor. Cami inşaatı başlangıcından yürütülmesine, o adamcağızın güvensiz inşaata gönderilmesinden arama kurtarma çalışmaları fiyaskosuna kadar yaşanan her şeyi anlatın bize. İzah edin. Buna ihtiyacımız var. Bu şehirde yaşayan, bu şehirde çalışan, bu şehre faydalı olmaya çalışan insanlarız biz. Korkut Bey de belli ki bizden biriydi. Rahmetliye saygınızdan bari anlatın, aydınlatın bizi; bu olay neden yaşandı, buna benzer bir olay asla bir daha asla nasıl yaşanmaz, bunu anlatın bize.

 

Anlatın da bir daha Korkut Bey gibi değerlerimizi 25bin ton kavağın altına gömmeyelim.

 

Barış Özpolat